Bilgi Bankası
Bilgi Bankası
Vekaletname Nasıl Çıkartılır?
Tarafımıza vekâletname çıkartacak kişi gerçek kişi ise son 6 ay içinde çekilmiş 2 adet vesikalık fotoğraf, nüfus cüzdanı veya pasaportla birlikte herhangi bir notere gidilerek ve hangi iş veya dava için vekalet verileceği ilgili notere açıklanmak suretiyle vekaletname çıkartılır.
Gerçek kişi yurt dışında bulunduğu takdirde aynı belgelerle yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluklarına gidilerek vekaletname çıkartılabilir.
Vekâletname tüzel bir kişi için çıkarılacaksa, ilgili şirketin imza sirkülerinin ve temsile yetkili gerçek kişinin kimlik belgesinin notere ibrazı gerekmektedir.

Bilgi Bankası
Anlaşmalı Boşanma nedir ve anlaşarak boşanma nasıl yapılır?
Anlaşmalı boşanma, evlilik birliğini sona erdirmek isteyen çiftlerin karşılıklı anlaşarak boşanmaları sürecidir. Bu yöntem, çekişmeli boşanmaya göre daha hızlı ve işbirlikçi bir yol sunar. Anlaşmalı boşanma, Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesine göre belirtilen genel boşanma sebeplerinden biridir. Bu yöntemde, tarafların birlikte hareket etmesi ve mahkemeye birlikte başvurması gerekmektedir.
Anlaşmalı Boşanmanın Şartları
Anlaşmalı boşanma için aşağıdaki şartlar geçerlidir:
- Evlilik birliğinin nikah gününden itibaren en az 1 yıl sürmüş olması: Mahkeme, bu süreyi kendiliğinden araştırır. Eğer anlaşmalı boşanma davası nikah tarihinden henüz 1 yıl geçmeden açılmışsa, davanın kabulü mümkün değildir. Bu durumda davaya çekişmeli boşanma davası hükümlerine göre devam edilir.
- Eşlerin birlikte boşanma davası açması veya birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi: Tarafların birlikte mahkemeye başvurması veya birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi gerekmektedir.
- Hakimin tarafları duruşmada bizzat dinlemiş olması ve açık iradelerini alması: Hakim, tarafları dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmelidir.
- Boşanma protokolünün mali konular ve çocuklara ilişkin düzenlemelerini uygun bulması: Taraflar arasında anlaşma sağlanan boşanma protokol hakim tarafından onaylanmalıdır.
Anlaşmalı Boşanma Protokolü
Anlaşmalı boşanma protokolü, tarafların karşılıklı uzlaşmasıyla düzenlenir. Bu protokolde mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi konular yazılı olarak belirlenmelidir. Tarafların avukatları aracılığıyla anlaşma sağlanması ve protokol hazırlanması ciddi hak kayıplarının önüne geçecektir.
Bilgi Bankası
Boşandıktan sonra mal paylaşımı nasıl yapılır? Mal paylaşımı davası nedir?
Boşandıktan sonra mal paylaşımı süreci, evlilik birliğinin sona erdiği ve eşlerin ortak mallarının nasıl paylaşacaklarına karar verilmesi sürecidir.
- Sicile Kayıtlı Malların Paylaşımı: Boşandıktan sonra mal rejiminin sona erdirilmesi için açılacak davalardan en yaygını, trafik siciline veya tapu siciline kayıtlı malların paylaşımı davasıdır. Bu mallara dair mal paylaşımı davasında mahkeme, bilirkişi aracılığıyla dava konusu malın değerini hesaplar ve eşlerin ortaklık paylarını belirler. Davayı açan tarafa, dava konusu malın ruhsatını veya tapusunu alma hakkı veya karşı taraftan ortaklık payını para olarak alma seçenekleri sunulabilir.
- Ev Eşyalarının Paylaşımı: Ev eşyaları, kişisel eşyalar ve evlilik öncesinden sahip olunup eve getirilen eşyalar ile ortak kullanılan eşyaları içerir. Beyaz eşya, mobilya, elektronik eşyalar, nevresim takımları gibi eşyalar bu kategoriye girer. Ev eşyalarının paylaşılması söz konusu olduğunda, eşyaların varlığını hukuki olarak ispatlamak önemlidir. Faturalar veya mahkemeden evde keşif yapılmasını talep etmek gibi yöntemlerle eşyaların tespiti sağlanabilir.
- Satılan Malların Paylaşımı: Boşanma davası açıldığı tarihe kadar edinilmiş ve elden çıkarılan tüm mallar, boşanmada mal paylaşımı davasına dahil edilir. Ancak boşanma davası açıldıktan sonra edinilen mallar bu paylaşıma dahil edilmez. Bu nedenle, boşanma davası açılmadan önce üzerlerine kayıtlı malları üçüncü kişilere devrederek paylaşım dışı tutmaya çalışılması durumunda bu durumun mahkeme tarafından göz önünde bulundurulması talep edilmelidir.
- Anlaşmalı Boşanma Protokolü: Taraflar anlaşmalı boşanma yolunu seçmişlerse eşler anlaşmalı boşanma protokolüne malların nasıl paylaşılacağını yazabilirler. Çekişmeli boşanma davasında ise mal paylaşımı davasına boşanma kararının sonuçlanmasından sonra bakılabilir.
YARGITAY İÇTİHATLARI
Kişisel İlişkinin Yeniden Düzenlenmesi
- Hukuk Dairesi 2022/6636 E. , 2022/7573 K. :Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı anne, boşanma davası ile kurulan kişisel ilişkiye Nisan ya da Kasım ara tatillerinden birinin daha eklenmesi talebi ile kişisel ilişkinin düzenlenmesini istemiş, davalı baba cevap dilekçesi ile davayı kabul etmiş ve annenin talebine bir diyeceğinin olmadığını belirtmiştir. Yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesince “davanın kabulü ile boşanma davası ile kurulan mevcut kişisel ilişkinin aynen devamına, Nisan ara tatilinin başladığı Pazartesi günü saat 10.00’dan ara tatilin sona erdiği Pazar günü saat 18.00’e kadar kişisel ilişki kurulmasına” karar verilmiş, davacı yararına yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Karara karşı davalı baba tarafından yargılama gideri ve vekâlet ücreti yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince, “… kişisel ilişkiye yönelik davaların kamu düzenine ilişkin olması da gözetildiğinde davalının kabul beyanı iş bu davada sonuç doğurmayacağından ve talebin değerlendirilmesi bu nedenle yargılamayı gerektirdiğinden ilk derece mahkemesince davalı aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmesi ve kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.” gerekçesi ile esastan ret kararı verilmiş, karar davalı baba tarafından temyiz edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 312/2. maddesinde; “Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise, yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez.” hükmüne yer verilmiştir. Dava, kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi istemine yönelik olup; kişisel ilişkiye yönelik olması bir talebi başlı başına kamu düzenine ilişkin hale getirmez. Resen araştırmayı gerektiren veya kamu düzenine yönelik bir yönünün bulunup bulunmadığı somut olaya ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenir. Somut olayda, tarafların anlaşmalı boşanma kararı ile TMK’ nın 166/3 maddesi uyarınca boşandıkları, müşterek çocuğun velâyetinin babaya verildiği, anne ile çocuk arasında “Müşterek çocuk ile anne arasında her ayın 1. ve 3. Cumartesi günü saat 12:00 den Pazar günü saat 12.00’ye kadar, ilköğretime başladıktan sonra müşterek çocuk ile anne arasında her ayın 1. ve 3. Cumartesi günü saat 12.00 den Pazar günü saat 12.00’ye kadar, okulların yarı yıl tatilinin ilk Pazartesi günü saat 10.00’dan ikinci Pazartesi günü saat 18.00’e kadar, her Temmuz ayının onbeşinci günü saat 10.00’dan Ağustos ayının onbeşinci günü saat 18.00’e kadar, anneler günü saat 12.00-15.00 arasında, milli bayramlarda saat 12.00-15.00 arasında ve çocuğun (tek haneli yıllarda) doğum günü saat 12.00-18.00 arasında, dini bayramların birinci günü saat 15.00’den ikinci günü 15.00’ye kadar” şeklinde kişisel ilişki tesis edildiği ve bu kararın kesinleştiği görülmüştür. Başka bir anlatımla; taraflar arasındaki boşanma kararı, velâyet ve kişisel ilişki düzenlemeleri TMK’nın 166/3 maddesi uyarınca anlaşmalı boşanma hükümlerine göre yapılmış; müşterek küçük çocuk ile davacı anne arasında dairemiz uygulamasına da uygun düşecek şekilde ayrıntılı kişisel ilişki tesisine karar verilmiştir. Davacı annenin işbu davadaki talebi mevcut kişisel ilişkiye ek olarak Milli Eğitim Bakanlığının kararıyla belirlenen Nisan ve Kasım aylarındaki ara tatillerinden birinde de kişisel ilişki kurulmasına yönelik olup bu haliyle talebin kamu düzenini ilgilendiren bir yönü bulunmadığı gibi, davalı baba da hem cevap dilekçesinde hem de ön inceleme duruşmasındaki beyanında annenin işbu talebini sarih bir şekilde kabul etmiş ve mahkemece de işbu kabul beyanı nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu haliyle taraflar arasında resen araştırma yapılmasını gerektiren ve kamu düzenini ilgilendiren bir uyuşmazlık bulunmadığı, tarafların talep ve kabul beyanları uyarınca verilen kararda 6100 sayılı HMK’nın 312/2 maddesinde öngörülen koşulların da davalı lehine tam olarak oluştuğu; bu itibarla davalının yargılama giderlerine mahkum edilmemesi gerektiği gözetilerek hüküm kurulması gerekirken davalı baba aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeple bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILARAK, ilk derece mahkemesinin vekâlet ücreti ve yargılama gideri yönünden BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 27.09.2022
Boşanma Protokolünden Kaynaklanan Yükümlülüklerin Değiştirilmesi-Kaldırılması
- Hukuk Dairesi 2022/6360 E. , 2022/7292 K. Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından ortak çocuk …için ödenen iştirak nafakasının 200 TL’ye indirilmesi ve ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı erkek tarafından açılan anlaşmalı boşanma protokolünden kaynaklanan yükümlülüklerin değiştirilmesi-kaldırılması davasına ilişkin yapılan yargılama sonucunda ortak çocuk …’in ergin olduğu tarih itibariyle iştirak nafakasının kaldırılması talebinin davacının vazgeçmesi nedeniyle reddine, ortak çocuk … için iştirak nafakasının 200 TL’ye indirilmesi talebinin reddine, Kadıköy 5. Aile Mahkemesinin 2008/252 Esas 2008/360 Karar sayılı ilamı ile anlaşma protokolü çerçevesinde davacının çocuklarıyla birlikte ikamet ettiği evin aidat, doğalgaz, su, elektrik, digitürk, ev telefonu ve adsl faturalarının davacı ve küçüklerin birlikte oturdukları süre içinde ve çocukların eğitimi bitinceye kadar davacı baba tarafından ödenmesi yönündeki hükmün kaldırılmasına, Kadıköy 5. Aile Mahkemesinin 2008/252 Esas 2008/360 Karar sayılı ilamı ile anlaşma protokolü çerçevesinde küçüklerin eğitim hayatı boyunca eğitim giderlerinin davacı baba tarafından karşılanması şartının ortak çocuk …yönünden henüz ergin olmadığından sözleşmeye bağlılık ilkesi gereğince kaldırılması yönündeki talebin reddine karar verilmiş; ilk derece mahkemesince verilen bu hüküm davacı erkek tarafından ortak çocuk …için ödenen iştirak nafakasının 200 TL’ye indirilmesi ve ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddi yönünden, davalı kadın tarafından ise ortak çocuklarla birlikte ikamet ettiği konutun masraflarının davacı tarafından karşılanması hükmünün kaldırılması yönünden istinaf edilmiştir. İstinaf talebinde bulunan davalı erkek ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddi yönünden istinaf ettiği halde davalı erkeğin bu talebi bölge adliye mahkemesince istinaf incelemesi dışında bırakılarak her iki istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HMK’nın 355. maddesine göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırı haller dışında istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ayrıca hükmün sonuç kısmında her bir talep hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmalı ve taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK m. 297/2). O halde, davacı erkeğin ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddine yönelik istinaf talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, istinaf sınırlamasının hatalı yapılması ve bu hatalı sınırlandırmaya göre erkeğin, ortak çocuğun eğitim giderlerinden davacı babanın sorumluluğunun kaldırılması talebinin reddine yönelik istinaf talebinin incelenmemesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacı erkeğin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 22.09.2022
Edinilmiş mallara katılma rejimi alacağı
Hukuk Genel Kurulu 2019/335 E., 2022/850 K.
- Taraflar arasındaki “edinilmiş mallara katılma rejimi alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
- Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
- YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
- Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 30.04.1999 tarihinde evlendiklerini, İzmir 5. Aile Mahkemesinin 05.02.2013 tarihli ve 2012/648 E., 2013/101 K. sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, kararın 21.01.2013 tarihinde kesinleştiğini, evlilik birliği içerisinde davalı adına İzmir ili Seferihisar ilçesinde kayıtlı gayrimenkulün 1/2 hissesi, yine İzmir ili Altındağ Mahallesinde bir adet daire, İzmir ili Dikili ilçesinde bir adet daire, 35 AN 2491, 35 HB 8561 ve 35 AG 8921 plaka sayılı araçlar, Elit Otomasyon adlı şirkette mevcut kar payı alacağı hissesinin edinildiği, müvekkilinin bu mallar yönünden davalıdan edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklı alacağının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
- Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesinin 3. fıkrası uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiğini, buna göre birbirlerinden maddi ve manevi tazminat taleplerinin bulunmadığını, mahkeme içi ikrar niteliği bulunan beyanı doğrultusunda davacının eldeki davayı kesin hüküm nedeni ile açamayacağını, kaldı ki dava konusu edinilen malların müvekkilinin kişisel mal grubu niteliğinde sayılan mallardan olduğunu, davacının bu mal grubuna giren dava konusu mallar yönünden bir hak talep edemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
- İzmir 5. Aile Mahkemesinin 09.09.2014 tarihli ve 2014/108 E., 2014/583 K. sayılı kararı ile; tarafların Mahkemenin 2012/648 E. ve 2013/101 K. sayılı boşanma dava dosyasında yaptıkları protokol sonucunda anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiğini, imzalanan bu protokolün duruşmada doğru olduğunu kabul ettiklerini, protokolde “boşanmanın fer’isi niteliğindeki velayet, nafaka, kişisel ilişki dışında davalının davacıya ait evde oturmaya devam edeceği, evde bulunan eşyaların davalı …’a ait olacağı ve birbirlerinden başkaca maddi manevi taleplerinin olmadığının” belirtildiği, bu protokol uyarınca taraflar arasında boşanmanın fer’îleri dışında kalan yönlerden de anlaşma sağlandığı, bu beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
- Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
- Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.03.2016 tarihli ve 2014/24971 E., 2016/4701 K. sayılı kararı ile;
“…Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hâkime aittir (6100 sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Kural olarak anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler.
Mahkemece, davacının anlaşmalı boşanma davasında düzenlenen protokolde boşanmanın fer’ileri olan velayet, nafaka, şahsi münasebet dışında kadının erkek adına tapuda kayıtlı Bornova/Yeşilova adresindeki evde ikinci bir evlilik yapıncaya kadar oturmaya devam edeceğinin, bu evdeki eşyaların kadına bırakıldığının ve tarafların yukarıdaki şartlarda anlaştıkları, birbirlerinden başkaca maddi manevi tazminat talepleri ile masraf ve vekâlet ücreti talep etmeyeceklerinin düzenlendiği, 05.02.2013 tarihli duruşmadaki beyanlarında da bu hususları tekrarla bundan başka maddi manevi tazminat talepleri olmadığının da bildirilerek boşanmanın fer’ileri dışında da anlaşma sağlandığı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiş ise de; ulaşılan sonuç isabetli değildir. Davacı …’ın boşanma protokolündeki ve protokolü doğruladığı 05.02.2013 tarihli oturumdaki boşanma dava dosyasındaki beyanı, boşanmanın fer’i niteliğindeki mali konulara yönelik olup, mal rejiminin tasfiyesi dolayısı ile eldeki dava konusu yapılan malvarlığına ilişkin bir açıklama içermemektedir. Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davasının eki niteliğinde olmadığından; boşanmayla birlikte karara bağlanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak tartışılması ve tüm deliller değerlendirildikten sonra talebin esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, protokolden ve mahkeme içi ikrardan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
- İzmir 5. Aile Mahkemesinin 21.06.2017 tarihli ve 2017/200 E., 2017/433 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
- Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- UYUŞMAZLIK
- Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda tarafların TMK’nın 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiği gözetildiğine, eşlerin boşanma kararında yer alan “birbirlerinden başkaca maddi ve manevi tazminat talepleri bulunmamaktadır” şeklindeki beyan ve ifadenin edinilmiş mallara katılma mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkını kapsayıp kapsamadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
- Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar verdır.
- Mal rejimi; eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri mallar üzerindeki hakları, birbirlerine ve üçüncü kişilere karşı sorumlulukları ile evlilik birliği sona erdiğinde bu malların paylaştırılması yönündeki kurallar bütününü ifade etmektedir. Mal rejimleri, yasal ve seçimlik mal rejimleri olarak iki gruba ayrılmıştır. Eşlerin malvarlıklarının yönetimi hususunda sözleşme ile mal rejimini tayin etme imkanı bulunmakla birlikte, bu seçimin gerçekleşmemesi ihtimali gözetilerek kanun gereği eşlerin tabi olacakları yasal mal rejimi belirlenmiştir.
- Bilindiği üzere TMK’nın 202. maddesinin 1. fıkrası uyarınca eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine yönelik düzenlemeler TMK’nın 218 ilâ 241. maddeleri arasında yer almaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar (TMK m. 219) ile eşlerden her birinin kişisel mallarını (TMK m. 220-221) kapsar.
- Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi için tasfiyeye konu malın hangi grupta yer aldığının belirlenmesi zorunludur. Zira malvarlığının yer aldığı grup, bu malvarlığının tasfiyeye girip girmeyeceği veya tasfiyeye girmesi hâlinde ne şekilde tasfiye edileceği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; edinilmiş mallara katılma rejiminde kural, mal gruplarının değişmezliğidir. TMK’nın 221. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile açıklanan istisnalar dışında, eşler; mal gruplarını değiştiremezler, aksine ilişkin sözleşmeler geçersizdir. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222/3).
- Edinilmiş mallara katılma rejiminde tasfiye davasının görülebilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermiş olması gerekir. TMK’nın 225. maddesi ile “Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer” hükmü düzenleme altına alınmıştır.
- Edinilmiş mallara katılma rejiminin sona ermesiyle birlikte eşler veya mirasçılar tarafından açılabilecek davalar; değer artış payı alacağı (TMK m. 227) davası ve artık değere katılma alacağı (TMK m. 231) davalarıdır. Bu iki alacak türünün özellikleri, koşulları ve hesaplama yöntemleri arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, tasfiye davalarına özgü usul ve esasa yönelik genel ilkelerin tamamı her iki dava türü için de geçerlidir.
- Eldeki davada olduğu gibi mal rejiminin tasfiyesinde evlilik birliğinin anlaşmalı boşanma neticesinde sona ermesi hâli özellik arz eden durumlardan biridir. Öyle ise uyuşmazlığın çözümü için “anlaşmalı boşanma” kavramının da açıklanması gerekmektedir.
- Bilindiği üzere TMK’nın 166. maddesinin 3. fıkrasında eşlerin anlaşmalı olarak boşanma ve esasları düzenlenmiştir. Buna göre evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
- Maddede değinildiği üzere anlaşmalı boşanmanın sağlanması için boşanmanın fer’î niteliğindeki taleplerde taraflar arasında uzlaşma gerçekleşmelidir. Bu talepler kanun koyucu tarafından “boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu” olarak ifade edilmiştir. Maddede geçen “boşanmanın mali sonuçları” kavramı mal rejiminin tasfiyesini kapsamaz. Boşanmanın mali sonuçları ile anlaşılması gereken TMK’nın 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi-manevi tazminat, 174. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası ile 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakasıdır. Bununla birlikte, boşanma davasında tarafların mal rejiminin tasfiyesi hakkında anlaşma yapmasını engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
- Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’îsi niteliğinde olmayıp; eşler, tasfiyeyi anlaşmalı boşanma ile birlikte yapabilecekleri gibi bu yöndeki haklarını zamanaşımı süresi içerisinde daha sonra da kullanmak isteyebilirler. Bu konuda anlaşma sağlanamaması anlaşmalı boşanma davasının reddi sonucunu doğurmaz ve anlaşmalı boşanmaya bir etkisi olamaz. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse, tarafların sırf anlaşmalı olarak boşanmış olmaları aralarındaki mal rejimini de tasfiye ettikleri anlamında kabul edilemez.
- Eşler, anlaşmalı boşanmada mal rejiminin tasfiyesine karar verdikleri takdirde bu durum doğmamış bir hakkın kullanımı anlamına gelmeyecektir. Zira boşanma ile sona eren evlilikler yönünden mal rejiminin tasfiyesi davasının görülebilirlik koşulu olarak boşanmanın gerçekleşmesi aranmakta ise de eşler arasındaki mal rejiminin sona erdiği tarih kabulle sonuçlanan boşanma davasının dava tarihi olup (TMK m. 225/2), mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı dava tarihi itibariyle doğmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, mal rejiminden kaynaklı hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, diğer bir ifadeyle mal rejiminin tasfiyesine karar verilebilmesi için eşlerin boşanmalarına ilişkin kararın kesinleşmesi gerektiğidir. Anlaşmalı boşanmada ise eşler boşanma davası açmakla doğmuş hakları olan mal rejiminin tasfiyesine yönelik tasarrufta bulunabilirler. Uygulamada eşler boşanma davası ile eş zamanlı mal rejimin tasfiyesi davası açmaktadırlar. Bu şekilde boşanma davası ile birlikte açılıp tefrik edilen yahut bağımsız ancak boşanma sonuçlanmadan açılan tasfiye davaları yönünden Yargıtay’ın istikrarlı kararlarında, usul ekonomisi gereği davanın görülebilirlik şartı oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmemesi, boşanmanın sonucunun bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine işaret edilmektedir.
- Gerçekten de eşler; zorunlu olmamakla birlikte, anlaşmalı boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi konusunda da anlaşma yapabilirler. Anlaşma, mal rejiminin tasfiyesini de içermekte ise ayrı bir geçerlilik şartı aranmaz. Anlaşmalı boşanmada, taraflar edindikleri malvarlığını paylaşarak veya tasfiyeye yönelik haklarından feragat ederek mal rejiminin tasfiyesini gerçekleştirebilirler. Usulüne uygun şekilde yapılan anlaşma ile boşanma davası neticelenmiş ve karar kesinlemiş ise tarafların tekrar mal rejimi tasfiyesi talep etmeleri mümkün olmayacaktır.
- Diğer yandan mal rejiminin tavsiyesi davası, boşanma davasının fer’î niteliğinde olmadığından, boşanma davasında tarafların anlaşmış olmaları kural olarak boşanma davasının fer’î niteliğindeki tazminat, nafaka ve velâyet konularını kapsadığı kabul edilmelidir. Şayet eşler, boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi hususunda da anlaşma yapmak istiyorlarsa, bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olması çok önemlidir. Soyut, muğlâk, her anlama gelebilen, farklı şekilde yorumlanmaya açık, müphem kelime ve cümleler kullanılan anlaşma metinleri sonradan açılan davanın görülmesine engel teşkil etmez.
- Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, tarafların İzmir 5. Aile Mahkemesinin 05.02.2013 tarihli ve 2012/648 E., 2013/101 K. sayılı kararı ile TMK’nın 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verildiği, kararın 21.03.2013 tarihinde temyiz edilmeyerek kesinleştiği, anlaşmaya dayanak 05.02.2013 havale tarihli protokolün 5. bendinde “Taraflar yukarıdaki şartlarda anlaşmış olup birbirlerinden başkaca maddi ve manevi talepleri ile mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti talep etmeyecektir” hükmünün imza altına alındığı, Mahkemece yapılan yargılamanın 05.02.2013 tarihli duruşmasında eşlerin hazır bulunduğu, protokolün doğru olduğunu ve onayladıklarını, anlaşma metni dışında birbirlerinden karşılıklı maddi ve manevi tazminat taleplerinin bulunmadığını beyan ettikler, Mahkemece gerekçeli kararın 7. bendi ile 05.02.2013 tarihli protokolün onaylanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda; eşlerin gerek anlaşmalı boşanmaya dayanak protokol metninden gerekse duruşmadaki beyanlarından aralarındaki mal rejimini tasfiye ettikleri sonucuna varılamadığı gibi, salt “davalının davacıya ait evde oturacağına” ilişkin anlaşma hükmünden eşlerin mal rejimini tamamen tasfiye ettiklerini değerlendirmek mümkün değildir.
- Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
- Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
- SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA
DANIŞTAY İÇTİHATLARI
Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2021/3790 E. , 2021/6942 K.:
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Malatya ili, 7’nci Ana Jet Üs Komutanlığında uzman erbaş olarak görev yapan davacının, sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin 21/12/2017 tarihli işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; idarenin yapısı ve icra ettiği faaliyetin niteliği gereği kendisine tanınan takdir yetkisini ihtiyaç durumu ve personele ilişkin özel durumları değerlendirerek kullanabileceği ve idarenin sözleşme süresinin uzatılmak suretiyle yenilenmesi konusunda takdir yetkisi bulunduğu hususları da göz önüne alındığında, yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucu elde edilen davacı ve ailesi hakkındaki istihbari bilgiler ve davacının görev yaptığı kurumun özelliği dikkate alındığında, davacının sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Kendisinden kaynaklı bir sorun olmadığı, kardeşinin eyleminden sorumlu tutulamayacağı, bu durumun Anayasa’nın 38. maddesine de açıkça aykırılık teşkil etttiği belirtilerek, Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, dava konusu işlemin mevzuat hükümlerine aykırılık bulunmadığı belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği ileri sürülmektedir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince; Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesi uyarınca İdare Mahkemesi tarafından adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesine rağmen, davacı tarafından temyiz aşamasında yeniden adli yardım talebinde bulunulmuş ise de, aynı Kanunun 335. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder” düzenlemesi gereğince davacının temyiz aşamasındaki adli yardım talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildi ve dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Malatya ili, 7. Ana Jet Üs Komutanlığında uzman erbaş olarak görev yapan davacının, 16/02/2017 tarihinden itibaren 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nun 29. maddesi uyarınca görevden geçici olarak uzaklaştırılması nedeniyle Uzman Erbaş Kanunu ve Uzman Erbaş Yönergesi’nde belirtilen sözleşme yenileme şartlarını sağlayamadığı gerekçesiyle 21/12/2017 tarihli işlem ile sözleşmesinin yenilenmemesi üzerine temyizen incelenen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT :
6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nun “Geçici olarak görevden uzaklaştırma ve görev yerini değiştirme tedbiri” başlıklı 29. maddesinde; “Disiplinsizlik veya suç teşkil edebilecek bir fiili nedeniyle hakkında yapılan inceleme ve araştırmanın emniyetli ve sıhhatli olarak devam etmesi amacıyla, görevi başında kalmasında sakınca görülecek subay, astsubay, (…) uzman erbaş veya sözleşmeli erbaş ve erler idari izinli sayılarak görevinden geçici olarak uzaklaştırılabilir.” hükmü yer almaktadır.
3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun “Başarı gösteremeyenler ve ceza alanlar” başlıklı 12’nci maddesinde; “Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır. Görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar. Görevde başarısız olma, intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe hâlleri ve bunlara yapılacak işlemler çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan Kanunun 19. maddesinde; personelde aranacak nitelikler, müracaat şekli ve zamanı, müracaatın kabul edilmesi, sözleşmenin yapılması ve feshedilmesi sebepleri, verilecek sicilin şekil ve usulleri görevde başarısız olma ve kendilerinden istifade edilememe halleri ve bunlara yapılacak işlem şekli, sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar, uzman onbaşıların uzman çavuş olabilmeleri için gerekli şartlar, astsubay sınıfına geçirilecekler için uygulanacak esaslar, astlık üstlük münasebetleri ile bu hususlardaki işlem şekli ve ilgili diğer hususların kanunun yürürlüğe girmesini takip eden 6 ay içerisinde Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığınca müştereken çıkarılacak bir yönetmelikte gösterileceği hükme bağlanmıştır.
20/09/2005 gün ve 25942 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Uzman Erbaş Yönetmeliğinin “Sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar” başlıklı 12. maddesinde; “Uzman erbaşlar, sözleşme süresinin bitiminde terhis edilirler. Bunlardan sözleşmelerinin yenilenmesini isteyenlerin istekleri, müteakip sözleşme süreleri bir yıldan az, beş yıldan fazla olmamak kaydıyla, aşağıdaki şartlar altında kabul edilir:
- a) Taahhüt ettiği sürenin bitimine en az üç ay kala (yurt dışı geçici göreve gidecek uzman erbaşlar için altı ay kala) hizmet süresini uzatmak istediğine dair bir dilekçe ile müracaat etmiş olmak,
- b) Almış oldukları son sicil notu, sicil tam notunun yüzde altmış (%60) ve daha yukarısında olmak,
- c) Fiilî kadroda münhal bulunmak,
ç) İstihdam edildikleri veya edilecekleri kadronun görev özelliklerine göre sınıf ve branşları ile ilgili 8/10/1986 tarihli ve 86/11092 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinde belirtilen sağlık niteliklerine sahip olmak.
d)12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında malul olan isteklilerden, bilgi ve tecrübelerinin sınıfı için faydalı olması ve fiziki noksanlıklarını kapatabilmesi şartıyla mensup olduğu Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülenler için istihdam edilecekleri kadronun sağlık niteliklerini taşımak,
Bu suretle işlemleri tamamlanan uzman erbaşların sözleşmelerinin uzatılması, istihdam edildikleri Sahil Güvenlik Ana Ast komutanlıklarınca, tugay, bağımsız tugay, tümen, jandarma bölge (ve eşidi) komutanlıklarınca veya eşidi kurum amirlerince, eşidi eğitim merkezi komutanlıklarınca; ordu ve kolordu (ve eşidi) doğrudan bağlı birlikleri ile eşidi kurum amirlikleri için kurmay başkanlarınca; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığına doğrudan bağlı birlikleri için personel başkanlarınca veya yetki verilen komutanlıklarca; Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâhında ise Sahil Güvenlik Komutanının görevlendireceği Sahil Güvenlik Komutan Yardımcısı tarafından tasdik edilir ve ilgili kuvvet komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bildirilir. Bu şekilde sözleşmelerin uzatılması tasdik edilenler, yeni bir taahhütname imzalayarak göreve devam ederler. Uzman çavuş ve uzman onbaşıların sözleşmeleri azamî 45 yaşına girdikleri yıla kadar uzatılabilir.” hükmüne;
“Görevde başarısız olma, kendilerinden istifade edilmeme halleri ve sözleşmenin feshedilmesi sebepleri” başlıklı 13 üncü maddesinde de; “Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır.
Görevde başarısız olanlar ile kendisinden istifade edilemeyeceği (atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamayan ve aşırı derecede borçlananlardan bu durumu rapor, tutanak ve her türlü belge ile kanıtlananlar, mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeyenler) anlaşılan, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan uzman erbaşların, barışta sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Bunlar yedekte er kaynağına alınır.
Ayrıca;
- a) Almış oldukları sicile göre kademe ilerlemesi yapamayanların,
- b) Verilen ceza, ertelense, seçenek yaptırımlara çevrilse, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilse ve affa uğrasa dahi; 1) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabiî mukarenet, dolanlı iflâs gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlâk kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar, üste hakaret, mukavemet, fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olanların, 2) 1632 sayılı Kanunun 148 inci maddesinde yazılı suçlardan mahkûm olanların,
- c) 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 10 uncu maddesinde belirtildiği şekilde sağlık nedeniyle kendisinden istifade edilemeyeceği anlaşılanların,
ç) Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adlî veya askerî mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olanların,
- d) Taksirli suçlar nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olanların,
- e) Son olarak verilen de dâhil olmak üzere, kararın kesinleştiği tarihten itibaren geriye doğru son bir yıl içinde toplamda otuz gün ve daha fazla oda hapsi veya hizmet yerini terk etmeme cezasına mahkûm olmak veya en son aldığı disiplin cezasından geriye doğru son bir yıl içinde en az iki disiplin amirinden toplam sekiz defa veya daha fazla disiplin cezası alanların,
- f) Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden; bu evlilikleri, 12/3/1997 tarihli ve 22931 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yabancı Uyruklu Kişilerle Evlenen Subay, Astsubay, Sözleşmeli Subay, Sözleşmeli Astsubay, Uzman Jandarma ve Uzman Erbaşlar Hakkında Yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygun görülmeyenlerin,
- g) Çeşitli nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin veya Türk vatandaşlığından çıkartılanların,
ğ) Haklarında yüksek disiplin kurulları tarafından Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası verilenlerin,
Tugay, bağımsız tugay, tümen, bölge (ve eşidi) komutanlarınca veya eşidi kurum amirlerince; ordu, kolorduya (ve eşidi) doğrudan bağlı birlikleri ile eşidi kurum amirleri için kurmay başkanlarınca; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ile Millî Savunma Bakanlığına doğrudan bağlı birlikler için personel başkanlarınca veya yetki verilen komutanlıklarca; Sahil Güvenlik Komutanlığında ise Sahil Güvenlik Komutanlığınca sözleşmeleri feshedilmek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişikleri kesilir.
Sözleşmenin feshedildiği, ilgili kuvvet komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve ilgili amirine, Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından da ilgili birlik komutanlığına bildirilir. Kendisine tebliği müteakip, yapılacak devir-teslim ve diğer işlemlerin sonunda ilişik kesme ile fesih tamamlanır.
Her ne sebeple olursa olsun, sözleşmesi feshedilerek Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilen uzman erbaşlar, tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine alınmazlar.
Uzman erbaş olarak göreve başlamış olup da, daha sonra bu Yönetmelikte belirtilen şartlara sahip olmadığı anlaşılanlar hakkında da fesih işlemi yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun “Başarı gösteremeyenler ve ceza alanlar” başlıklı 12. maddesinde; “sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin, ayrıca görevde başarısız olanlarla, atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların sözleşmelerinin feshedileceği” belirlenmiş; “Görevde başarısız olma, intibak edememe ve kendilerinden istifade edilememe hâlleri” ile bunlara yapılacak işlemlerin Yönetmelik ile düzenleneceği kurala bağlanmış olup, bu konuda idareye takdir yetkisi tanınmıştır.
3269 sayılı Kanun’un 12. maddesine dayanılarak hazırlanan ve 20/09/2005 tarih ve 25942 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe konulan Uzman Erbaş Yönetmeliği’nin 13. maddesinde ise, sözleşmenin feshedilme halleri sayma yoluyla belirlenmiştir. Kendisinden istifade edilememe halleri ise; atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildikleri kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamama, aşırı derecede borçlanma ve mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmeme olarak nitelendirilmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda, Malatya ili, 7. Ana Jet Üs Komutanlığında uzman erbaş olarak görev yapan davacının, Hava Kuvvetleri Komutanlığının 16/02/2017 tarihli işlemi ile 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’ nun 29. maddesi uyarınca görevden uzaklaştırıldığı anlaşılmakla birlikte, davacının son bir yıl içinde toplamda otuz gün ve daha fazla oda hapsi veya hizmet yerini terk etmeme cezası ile cezalandırılmadığı; en son aldığı disiplin cezasından geriye doğru son bir yıl içinde en az iki disiplin amirinden toplam sekiz defa veya daha fazla disiplin cezası da almadığı; hakkında Yönetmeliğin 13. maddesinde belirtilen suçlardan bir mahkumiyet hükmünün bulunmadığı; “atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildiği kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamaması, aşırı derecede borçlanması ve mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmemesi” halleri de söz konusu olmadığından; davacının, “kendisinden istifade edilemeyecek” personel olarak değerlendirilmesine hukuken olanak bulunmadığı, dolayısıyla Uzman Erbaş Yönetmeliği’ nin 12. ve 13. maddesi kapsamında sözleşmesinin yenilenmemesini gerektirecek koşulların somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açık metinlerine yer verilen mevzuat hükümleri ile dosyada mevcut olan bilgi, belgeler bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davacının, “kendisinden istifade edilemeyecek” personel olarak değerlendirilmesi için ilgili mevzuat hükümlerinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, sözleşme yenilememe şartlarını taşımadığından bahisle; davacının 31/12/2017 tarihinde sona eren sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk; davanın reddi yönündeki Malatya İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
- 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne,
- Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Malatya İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
Rütbenin geri alınması
Danıştay 5. Daire Başkanlığı 2020/4989 E. , 2021/247 K. :
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Milli Savunma Bakanlığı’nda Kıdemli Albay olarak görev yapmakta iken emekliye ayrılan davacı hakkında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesi gereğince tesis edilen rütbesinin geri alınmasına ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; 7145 sayılı kanunun 26. maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Geçici madde 35. maddenin (D) fıkrasında yer alan Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye sevk edilen, kendi isteğiyle emekli olan, 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu hükümlerine göre Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan, Devlet memurluğundan çıkarılan, sözleşmeleri feshedilen, müstafi sayılan veya istifa eden subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, Devlet memuru, işçi, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve erler ile 926 sayılı Kanunun geçici 32 nci maddesi kapsamında haklarında işlem tesis edilenlerden, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin rütbelerinin ilgili bakanın onayıyla alınacağına ilişkin hüküm uyarınca davacının rütbesinin geri alınmasına dair tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmış, belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve taraflar tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından; idari işlemin gerekçesinin hali hazırda devam eden … Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının … esas numarası ile süren yargılama olduğu, sebep unsuru gerçekleşmeden verilen tüm kararların hukuka aykırı olduğu, ceza yargılamasının kesinleşmesinin beklenilmesi gerektiği bu nedenlerle bölge idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, hukuki dayanaktan yoksun temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı anlaşılan dava konusu uyuşmazlık hakkında temyiz incelemesi yapılmasına olanak bulunmadığından, Bölge İdare Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun reddine dair kararın temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değiştirilen “Temyiz” başlıklı 46. maddesinde, “Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir.” hükmüne yer verilmiş, devamında Bölge İdare Mahkemelerinin temyiz edilebilecek nihai kararları sayma suretiyle belirtilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Milli Savunma Bakanlığı’nda görev yapan davacı tarafından, rütbelerinin geri alınmasına ilişkin … tarih ve … sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davada verilen kararın, 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sayılan temyiz edilebilecek kararlar arasında yer almadığı ve istinaf incelemesinden geçmek suretiyle kesinleştiği açıktır.
Bu durumda, istinaf incelemesi sonucunda kesinleşen kararın temyizen incelenmesine kanunen imkan bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
- Kesin olarak verilen … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı hakkındaki TEMYİZ İSTEMİNİN İNCELENMEKSİZİN REDDİNE,
- Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu kararın taraflara tebliğini ve bir örneğinin … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesine gönderilmesine,
12/02/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Doktor hatası/Malpraktis
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/5318 E. , 2021/2954 K.
İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Antalya Devlet Hastanesinde katarakt ameliyatı olan davacının, bu ameliyat sonrasında doktor hatası nedeniyle %90 oranında görme kaybına uğradığından bahisle 200.000,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi zararının davalı idareye yapılan başvurunun reddi tarihi olan 6.3.2008 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davanın reddi yolunda verilen kararın Danıştay Kapatılan (Onbeşinci) Dairesi’nin 14/02/2017 tarih ve E:2013/4542, K:2017/705 sayılı kararı ile kısmen bozulması üzerine bozulan kısım yönünden bozma kararına uyularak; davacının manevi tazminat talebinin değerlendirilmesinde; davacının 19/11/2007 tarihinde aldığı ıol dıslokasyonu tanısının ve durumun cerrahi müdahale ile düzeltileceğinin kabul edilmesine rağmen 23/11/2007 tarihinde davacının yeniden başvurusuna kadar beklenmesi, yine Alanya Devlet Hastanesinde kimya teknisyeni olan davacının 14,15,16/11/2007 tarihlerinde ameliyatını gerçekleştiren doktora olan müracaatlarına dair kayıtların bulunmaması, aksi düşünceyle başvurularının olmadığının kabul edilmesi durumunda ise davacının ameliyat sonrası takiplerinin özenli yapılmamış olduğunun kabulü gerektiği ve bu halde davacının ameliyatı sonrası tedavisinde gereken ihtimamın gösterilmemiş olduğu, davacıya takdiren 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak davacının 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine, kabul edilen 30.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye yapılan başvurunun reddi tarihi olan 06/03/2008 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI :
Davacı vekili tarafından, İdare Mahkemesi’nce, manevi tazminata hükmedilerek hizmetin kötü işlediğinin ve hizmet kusurunun varlığı kabul edildiği halde gerekçesiz olarak maddi tazminat talebinin reddinin tenakuz teşkil ettiği, Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak komplikasyon olduğu ön kabulüyle maddi tazminat talebinin reddi kararının hatalı olduğu, sorumlu doktorun dava açılmasını önlemek kastıyla müvekkil hesabına havale çıkardığının yargılama sürecinde gözden kaçırıldığı, müvekkilin görme kaybının %90 olduğu göz önünde bulundurulduğunda hükmedilen manevi tazminat miktarının mağduru tatmin edici nitelikte olmadığı, hükmedilen manevi tazminata işletilecek faiz başlangıcının idareye yapılan başvuru tarihinin değil başvurunun reddi tarihinden hesaplanmasının kanuna aykırı olduğu, ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, İdare Mahkemesi kararının; Adli Tıp Kurumu raporuyla davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi şartının oluşmadığının belgelendiği, eğer bir tazminata hükmedilecekse de faiz başlangıcının dava tarihinden itibaren başlatılmasının gerektiği, idare lehine hükmedilen vekalet ücreti miktarının cüzi olduğu gerekçeleriyle kararın kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Müdahil vekili tarafından, İdare Mahkemesi kararının; müvekkil hakkında kesinleşmiş beraat kararı olmasına rağmen aynı konuda davacı lehine tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu, müvekkilinin olayla ilgili kusurunun bulunmadığına dair iki ayrı Adli Tıp Kurumu raporu bulunduğu ayrıca davacının 12/05/2009 tarihinde … Sulh Ceza Mahkemesindeki duruşmada ameliyat sonrası görmesinin tam olduğunu beyan etmesinin ameliyatın başarılı olduğunu gösterdiği ve sonrası oluşan durumun bir komplikasyon olduğu gerekçeleriyle bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare ve müdahil tarafından, davacının hukuka aykırı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
- Davacının, davalı idarenin ve müdahilin temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının ONANMASINA,